İyi ki Doğdun EGEMEN

2009 senesi mart ayının ortalarıydı varlığından ilk kez haberdar oluşumuz. Evde yaptığım test pozitif çıkınca ertesi gün baban ile hemen Koşuyolu Medipol Hastanesindeki kadın doğum doktorum Şule Selvi'ye gitmiştim bir heyecan ''kesinleşsin bir bakalım'' diye. Ve işte oradaydın. Henüz yaklaşık 6 haftalık ve 0.73 santimlik bir pirinç tanesi kadardın. İçimdeki varlığını öğrendiğimizde babanla şaşkınlık, heyecan, mutluluk karışımı hisler yaşamıştık. Aslında gelişin planlanmıştı ama insan yine de içinde bir can yeşereceğini duyduğunda böyle karışık şeyler hissedebiliyor işte.
Daha şimdiden yeni bir yaşam düzenine geçmiştim ben. Yediklerime, içtiklerime, hareketlerime dikkat etmem gerekiyordu. Ah şu 2-3 ay süren sabah bulantıları, kokulardan tiksinme, iştahsızlık da olmasaydı. Ama kolay değil tabi, içindeki can da kendine yer edinmeye çalışıyor orada. Uykularım Arap saçına dönmüştü, ilerleyen dönemlerde karnım büyüdükçe daha çok uyku sorunum olacağından bahsetmemişti ki kimse. Yaşayarak öğreniyordum ben de. Hamilelik öğretilen bir ders olsaydı bile kadınlar bunu yaşayamadan öğrenemezlerdi eminim ki.

İnternetin nimetlerinden yararlanıp hamilelik, doğum süreci ile ilgili merakımı giderecek şeyler okuyordum sürekli. Haftalar geçtikçe, sen içimde büyümeye devam ettikçe artık yeni bir merak vardı bizde. Kız mı? Erkek mi? Hani erkeklerin klasik lafıdır ya erkek adamın oğlu olur. İşte babanın da gönlünde yatan buydu. Oğlum olsun. Bense sadece sağlıkla, eli kolu düzgün bir şekilde 'gelsin'cilerdendim. Ama ne yalan söyleyeyim erkek olmasını ben de içimden geçirmiyor değildim yani. Ve Allah'ım ikimizin de gönlünden geçeni vermişti, bir oğlumuz olacaktı. Adın da taaaaaaa doğmadan hatta oluşmadan hatta ve hatta ilk evlendiğimiz zamandan belliydi. Baban hep ''ileride oğlumuz olursa adı Egemen olsun'' derdi ve dediği oldu.
Saatler, günler, geceler, haftalar ilerledikçe ben de şiştikçe şişiyordum. Karnımda sanki bir basketbol topu taşıyordum. Görenlerin ikiz mi diyeceği bir göbeğe sahip oluştum sayende. Evlenmeden önce 47, senden önce 57 kilo olan ben tüm zamanlarımın rekorunu kırıp 77 kilo olmuştum. Kıyafetlere sığmıyor, yatakta normal yatıp uyuyamıyor, rahat yürüyemiyor, kendi kiloma ilave 20 kiloluk bir damacana taşıyordum da, sen yeter ki sağlıcakla gel olsun varsın diyordum hep.

Ve sen.
Kırk haftanın dolmasına tam 2 gün varken gelmeye karar verdin. Sezaryeni planlamamıştım. Sen normal yollardan gelmeliydin. 40 haftamın son 2. günü evdeyken doğum suyumun gelmesiyle anneannenle (bu arada Allah razı olsun anneannenden, anında yanımdaydı) beraber Koşuyolu Özel Medipol Hastanesi'ne gittiğimizde, kadın doğum doktorum Şule Selvi, normal doğum odasına almıştı beni, 4 saat suni sancı çekmiştim ama bir ilerleme yoktu. En son NST'de (Non-Stress test: bebeğin kalp atışlarının seyrini, bebek hareketleriyle ve varsa kasılmalarla olan ilişkisini temel alarak bebeğin iyilik halini değerlendiren bir testtir) sezaryene alınmam gerektiği söylendiğinde, bir an bile tereddüt etmeden kabul etmiştim. Böyle durumlarda inat edip ''hayır ben normal doğum yapacağım'' demenin ne benim için ne de senin için bir faydası olamazdı, böyle bir lüksüm de yoktu. Ameliyathaneye gittiğimde doktorum rahatlamam için benimle konuşurken, son hatırladığım ağızdan verdikleri narkozdu, operasyon sonrası ilk duyduğum da 'Yeşim hanım beni duyuyor musunuz?' oldu. Ameliyattan çıktığımda narkozun etkisinden hemen kurtulamadım, biraz dozu mu fazlaydı ne?
Ameliyathaneden odama alınmam ve ayılmam arasındaki o süreçte seni yıkamışlar, ilk aşını yapmışlar, topuk kanını almışlar, üstünü giydirmişler. Ama ben hala yarı narkozun etkisinde bu kadar güzel şeye şahit olamamıştım. Sonradan çekilen videonu izlemiştim de ne içerlemiştim, ben hariç herkes seninle tanışmıştı. Oysa normal doğumda ilk ben almalıydım kucağıma, ilk ben görmeliydim seni. Neyse ki fırlama diye takılamayacaklar sana, ''ben fırlama değilim arkadaş, annemin karnını kesip içinden almışlar beni'' der geçersin artık:) Ameliyattan yarım saat sonra vermişlerdi seni kucağıma. Hemşirelerin desteğiyle ilk sütümü vermiş, o mis kokunu ''evlat'' kokusunu içime çekmiştim. Ameliyata, dikişlere, acılara, ağrılara doğal ilaçtı kokun. Duygulanmış, gözlerim dolmuş, ağlamıştım. Artık ben ''anne''olmuştum.2 gece babanla hastanede kaldık, refakatçim, desteğim, elim, kolum olmuştu baban. 2 günün ardından işlemlerimizi yapıp taburcu olmuş ve 2 kişi çıktığımız evimize 3 kişi olarak dönüş yapmıştık

12 Kasım 2009 Perşembe günü saat 16:05'te, 3 kilo 890 gram ağırlığında ve 52 santim boyunla katıldın yaşantımıza. Hayatımızda yeni bir dönem başlamıştı artık. O da Egemen'li günler. İşte böyle oğlum. Minnacık bir bedenin vardı ama otorite sendin, kumanda da senin elindeydi. Eğlenmeler, gezmeler, tozmalar, rahat takılmalar, dinlenmeler, deliksiz uykular geride kalmıştı artık, tek ilgilendiğimiz şey, ''ilk dişi çıktı, ek gıdaya geçti, oturmayı öğrendi, emekledi, tutunarak ayağa kalktı, yaşasınnnnn ilk adımını attı, aaaa bak ilk baba dedi, ilk yaşını bitirdi'' olmuştu sen gelince.
İlk aşkım, ilk göz ağrım, ilk mutluluğum;
Umarım sen bu satırları okuyup, anlayabileceğin bir yaşa geldiğinde yanında olabilirim. Hatta beraber okur güleriz belki. Benim yine gözlerim dolar, bir damla yanağımdan gizlice süzülüverir gizlice belki de. Her gece ''Allah'ım ömrümden eksik etme'' diye başlayıp devam eden dualarıma kattığım, varlığınız için binlerce şükrettiğim oğlum, doğduğun gün kutlu olsun.

Evlat; sağlıklı, sıhhatli, mutlu, huzurlu, başarılı, şanslı, talihli, kısmetli, güzelliklerle dolu, hayırlı, upuzun ömrün olsun, Allah'ım her tür kötülükten, kazadan, beladan, nazardan, sıkıntıdan, hastalıktan, görünür görünmez tüm musibetlerden, kötü alışkanlıklardan, kötü arkadaşlıklardan korusun, önüne iyi insanlar çıkarsın, bizlere hayırlı evlat, kardeşine hayırlı abi, vatanına milletine hayırlı insan etsin inşallah.
 
Annen