Memleketim Ordu'ya gidişimizde ziyaret ettiğimiz Sümela Manastırı'ndan sonra buraya kadar gelmişken Uzungöl'ü görmeden dönmek olmaz dedik ve manastırdan çıkıp aynı gün Uzungöl'ü de gezdik. Sümela Manastırı ziyaretimize dair yazımı BURAYI tıklayarak okuyabilirsiniz.
Sümela Manastırı ile Uzungöl bende hayranlık uyandıran, hep merak ettiğim ve görmek istediğim yerlerdi. Sadece fotoğraflarda gördüğüm bu güzellikleri yakından görebildiğim için çok şanslı hissediyorum kendimi. Sümela Manastırı 4. yüzyılda dağ yamacına insan eliyle yapılmış muazzam bir yerdi. Uzungöl'e giderken de aynı muazzamlıkta bir güzellik beklentisi içindeydim. Sümela Manastırı'nda yaklaşık 2,5 saat kaldıktan sonra öğle üzeri saat 14.00 gibi Maçka'dan Uzungöl'e yolculuğumuz başladı.
Sümela Manastırı'ndan çıkınca, Yomra, Rize yol ayrımından girip Sürmene, Rize, Artvin istikametine doğru gittik. Sürmene'den çıkarken kısa süreli bir yağmura yakalandık. Malum Karadeniz havası kah güneş açıyor kah yağmur yağıyor. Bu yağmur da kısa süreli oldu. Yol tabelasında Uzungöl yol ayrımı göründü.
Dernekpazarı, Çaykara ve Uzungöl ayrımından giriş yapınca Karadeniz'in muhteşem yeşil doğası ve yol kenarındaki çay olduğunu düşündüğüm bahçeler eşlik etti bize yol boyu. Dernekpazarı'na geldiğimizde, Uzungöl'e 25 kilometre yolumuz kaldığını gördük. Yukarılara doğru çıktıkça hava da değişmeye başlamış, yüksek tepeler sisle kaplanmıştı. Çaykara ilçesine bağlı Uzungöl sınırları içindeyiz artık.
Rize karayolundan Dernekpazarı, Çaykara ayrımına girdiğimizden beri harika bir Karadeniz manzarası eşliğinde geldik buraya kadar. Manastırdan çıktıktan yaklaşık 2-2,5 saat sonra 131 kilometre yol gelip Uzungöl Tabiat Parkı'na ulaştık sonunda. (Sümela Manastırı-Uzungöl arası kat ettiğimiz yol arabanın kilometresine göre 131 kilometre).
Ben hemen Uzungöl'le karşılaşacağımızı düşünürken oteller, moteller, pansiyonlar, apart konaklamalar çıktı karşımıza. Çoğunda Arapça tabela olması dikkatimi çekti ilk olarak. Uzungöl'e giden cadde ticarethane olmuş, yol boyu konaklama yerleri sıra sıra dizilmiş. Uzungöl'ün simgelerinden, Uzungöl Camii'nin minarelerini uzaklardan görünce yaklaştığımızı anlamış olduk.
Trabzon'a 99 kilometre, Çaykara'ya ise 19 kilometre uzaklıkta, vadinin ortasında, yamaçlardan düşen kayaların Haldizen Deresi'nin önünü kapatmasıyla oluşmuş doğal bir set gölü Uzungöl. Doğal Sit Alanı, Özel Koruma Çevresi ve Tabiat Parkı gibi koruma statülerine sahip Uzungöl, 1989 yılında tabiat parkı, 2004 yılında da özel çevre ilan edilmiş. Türkiye'nin yağmur ormanlarının bulunduğu Soğanlı ve Kaçkar Sıradağları'nın birleşim yerinde bulunan Uzungöl deniz seviyesinden yaklaşık 1.100 metre yukarıda bulunuyor.
Uzungöl girişinde yön tabelalarını takip ederseniz sizi cami, oteller, seyir yolu, otopark, turizm danışma gibi yerlere yönlendirecektir. Tabelalarda Türkçe harici İngilizce ve Arapça yazılar dikkatimi çekti yine. Burada Karastel Tepesi ve Şekersu yol tabelası konulmuş ama ben göl boyu ilerledikçe bir daha bu tabelalardan görmedim. Buralara dair edindiğim tek bilgi Karastel Tepesi'nde yamaç paraşütü yapıldığı ve Şekersu'nun yayla olduğu.
Açıkçası bu kadar turistik bir yer beklemiyordum. Yapılaşma çok fazla, oteller, kafeler, restoranlar, yöresel ürün satan mağazalar, hediyelikçiler, caddede vızır vızır işleyen arabalar, yürüyen insan kalabalığı. Sanırım ilk izlenim hayal kırıklığı yarattı bende.
Cadde boyu sağlı sollu gördüğümüz bu yapıları geçince önümüzde 2'ye ayrılan ve bazı arabaların da saptığı sağa doğru giden yolu takip etmeye başladık. Aşağıdaki fotoğraflarda kırmızı renkle gösterdim. Sol taraf göl kenarındaki yürüyüş yollarına sağ taraf ise tepeye çıkıyor. Tabi biz sağ tarafın tepeye çıktığını bilmeden girdik o yola. Hayır burada bir yol var ama tabelası yok. Burası nereye gidiyor bilmeden giriyoruz işte. Bu bir eksiklik acaba kimse fark edememiş mi?
Yapılaşma bu yol üstünde de var gördüğüm kadarıyla ama daha az. Nereye gittiğimizi bilmeden girdiğimiz bu toprak, dar, virajlı yolda tepeye doğru çıktıkça hava da bitki örtüsü de değişmeye başlamıştı iyice. Tepeye doğru çıkarken yol kenarında bulduğumuz bir boşlukta kuş bakışı Uzungöl manzarasını fark edip arabadan indik, biraz seyir keyfi yaptık, biraz da fotoğraf çektik. Sanırım Uzungöl'ü bir bütün olarak en güzel görebileceğiniz yerlerden biridir burası.
Daha fazla tepeye çıkmadan, geldiğimiz orman yolunu takip edip geri döndük. Ama bu dar yolda arabayı döndürmek de kolay olmadı. Bu sefer yürüyüş yoluna döndük. Burada belli bir yere kadar araç yolu da var. Arabayı park edecek yer ararken göl kenarından geçtik. Geçtiğimiz yol üstünde yine hediyelik mağazaları ve göl kenarında fayton turu yaptıran atlı arabaları gördük.
Uzungöl'ün de içinde bulunduğu tabiat parkı 1.625 hektar büyüklüğünde. (1 hektar 10.000 metrekare). Gölün su seviyesi mevsime göre gelen su miktarı ile orantılı olarak biraz farklılıklar gösteriyor. Gölün ebatları ortalama olarak, boyu 1.000 metre, eni 500 metre, derinliği ise 15 metre civarında.
Göl kenarında çeşitli yerlerde bulunan ahşap seyir terasları güzel ve keyifli bir izleme sunuyor. Uzungöl'de deniz bisikleti ile gezenlerin sayısı da bir hayli fazla. Uzungöl'e 2 koldan su taşıyan Haldizen Deresi'nin kollarından bir tanesi giriş yaptığımız Uzungöl Cami tarafındaydı. Diğeri de gölün sonundaki kol.
Gölün son kısmında genişçe bir park alanı var. Bu alanda kameriye şeklinde oturma alanları, hediyelik eşya satan birkaç dükkan, konaklama yerleri var gördüğüm kadarıyla. Uzungöl'de akşam saat 17.30 civarı hava yavaş yavaş değişmeye, kararmaya, sis kendini daha çok belli etmeye, yavaştan da çise atmaya başlayınca parkın olduğu kısımda fazla zaman geçirmeden dönüşe geçtik.
Dönüşte fayton gezisi yapanları, akülü (elektrikli de olabilir bilemedim şimdi) bisikletle turlayanları seyrederek, hediyelik eşya mağazalarına bakarak, çocuklar için ayrılmış eğlence alanını es geçerek, şifa olduğu söylenen katkısız ve doğal karadut suyunun tadına bakarak, restoranların-lokantaların olduğu yerden cami tarafındaki otoparka geldik. Uzungöl'de göl gezimizin sonuna geldik ama hemen çıkmadık buradan. Akşam yemeğimizin ardından Uzungöl'e veda ettik.
Uzungöl'e ulaşımı yazımın en başında fotoğraflarla uzunca anlatmıştım. Zaten buranın belli bir adresi de yok. Buraya gelmeyi hep hayal etmiştim. İnternette Uzungöl'le ilgili fotoğraflara bakar, hakkında yazılanları okurdum hep, sonunda hayalim gerçekleşti. Ama ne yalan söyleyeyim bu eşsiz güzelliğe insan eli değmesiyle doğallığını kaybetmiş. Yerli yabancı (yabancılarda yoğun bir Arap ziyaretçi akını var, bölgedeki hemen hemen her yerde Arapça tabelalar görmek mümkün) bir çok turistin uğrak yeri olmasından dolayı göl kenarında, çevresinde yapılaşma da artmış yıllar içinde. Oteller, moteller, pansiyonlar, restoranlar, lokantalar, hediyelik eşya mağazaları, seyyar satıcılar vs... bunları gördüğümde sayfiye yerine geldiğimi sanmıştım göle ilk giriş yaparken.
Burada otel işletmeciliği o kadar ileri bir boyuta geçmiş ki yerel halk bile evlerini açmış turistlere ticarethane olarak. Tabi çoğu kaçak ve izinsiz. Zaten okuduğum kadarıyla bu tarz yerler hakkında yasal işlemler başlatılmış. Bunların haricinde göl kenarı yürüyüş yapmak için ideal bir uzunluğa sahip. Ama yanında yürürken gölün güzelliğini tam anlayamıyor insan bunun için bizim hasbel kader çıktığımız tepe gibi yüksekçe bir tepeye çıkıp biraz kuş bakışı seyretmek lazım gölü. Karadeniz'in eşsiz doğasına, manzarasına, havasının temizliğine asla lafım yok. Ama Uzungöl artık beton göl olmuş durumda. Ben de birçoğunuz gibi hayal kırıklığına uğradım.