Gülhane Parkı Gezisi

Çocukluğuma dair hatırladığım en keyifli gezilerden biriydi Gülhane Hayvanat Bahçesi'ne gitmek. Gülhane Parkı'nın içinde bulunan bu hayvanat bahçesi,o zamanlar İstanbul'un tek hayvanat bahçesiydi tabi. Üsküdar'dan şehir hatları vapuruyla Eminönü'ne geçer,oradan yürüyerek hayvanat bahçesine gelir,gezer,dolaşır, ''ayı,deve,maymun,geyik,kuş ve şimdi hatırlayamadığım bir sürü hayvanı'' yakından görürdük. Genç kızlık dönemimde de parkın içinde biraz daha yukarılarda bulunan deniz manzaralı çay bahçesine gelmişliğim çoktur. Burası aynı zamanda şenliklerin yapıldığı,konserlerin verildiği,işporta tezgahlarının ve kalabalığın her yeri kapladığı bir alandı. Ama şimdi ne çocukluğum kaldı ne de o eski Gülhane...

Sarayburnu ve Topkapı Sarayı arasında yaklaşık 163 dönüm arazide,hafif eğimli bir alanda yer alan Gülhane Parkı'nda çok kapsamlı değişiklikler olmuş ben görmeyeli..

Geçtiğimiz ramazan ayında malum havalar sıcak,günler uzun,hafta sonu 2 çocukla maaile evde..ne yapsak ne etsek diye düşünürken geldi aklımıza Gülhane Parkı..Bu sefer Üsküdar'dan Marmaray'la Sirkeci'ye,oradan yürüme birkaç dakika mesafeyle parka ulaştık en nihayetinde.
İçinde ;
-Topkapı Sarayı Müzesi
-İstanbul Arkeoloji Müzeleri
-İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi
-Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi
gibi yapıları da bulunduran Gülhane Parkı'nı bir de benim gözlemlerimle gezmeye ne dersiniz?
Osmanlı İmparatorluğu'nda Padişahların ve ailesinin yaşadığı,devletin yönetim merkezi olarak kullanılan Topkapı Sarayı'nın dış bahçesi olan Gülhane Parkı'na girdiğimizde,sağ tarafta içinden su akan,kitap şeklindeki heykel karşıladı bizi ilk olarak..

Bu arada;
-1839 yılında Tanzimat Fermanı'nın Gülhane'de okunduğunu;
-II. Abdulhamid'in 1880'lerde ismi Müze-i Hümayun (şimdinin İstanbul Arkeoloji Müzeleri) olan ilk büyük müzenin burada yapılmasına izin verdiğini;
-1912 yılında İstanbul Valisi Cemil Topuzlu tarafından düzenlenip park haline getirildiğini ve halka açıldığını
bilmiyorsanız onu da ekleyeyim hemen ben.
2.olarak ise parkın hemen sol tarafındaki Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi karşımıza çıktı. Burası Osmanlı döneminde,padişahların geçit yapan alayları izlemeleri amacı ile kullandıkları ve Topkapı Sarayı'nın pencereleri İstanbul sokaklarına bakan tek yapısı olan Alay Köşkü'ymüş vakti zamanında. Köşk,Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2011 senesinde bugünkü şekliyle hizmete açılmış. Kütüphanede 1000’i aşkın yazar,9000 kitap mevcutmuş..
Parktaki sağlı sollu 2 yürüme yolundan sağ tarafta olanla yolumuza devam ederken Veysel Şatıroğlu nam-ı diğer Aşık Veysel'in heykeline denk geliyoruz.
Ve biraz ileride de laik Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu,Başkomutanımız,liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ün 100.doğum yılı için Hürriyet Gazetesi tarafından armağan edilen heykeli ile karşılaşıyoruz.

Size bir bilgi daha;
-Atatürk,halka Latin harflerini ilk kez,24 Kasım 1928'de Gülhane'de düzenlenen törende tanıtmış ve kendisi de "Başöğretmen" sıfatını almış;
-Ulu önderimizin naaşı Ankara'ya gönderilirken,İstanbul'daki son tören Gülhane Parkı'nın Sarayburnu bölümünde 19 Kasım 1938 tarihinde yapılmış.
Günümüze yakın birkaç bilgi daha paylaşayım hemen;hani çocukluğumda burada bir hayvanat bahçesi olduğunu yazmıştım ya,işte 1955'te kurulan bu hayvanat bahçesi hem hayvanların sağlıksız bir ortamda bulunmaları hem de Gülhane Parkı yenileme çalışmalarından dolayı 2001 senesinde kapatılmış. İçindeki hayvanlar ise Atatürk Orman Çiftliği'ne taşınmış. (Hayvanat bahçesinin 1950'li yıllarda İstanbul'a gelen sirklerin,götürmeye değmeyecek kadar yaşlı ve hasta aslanlarını,maymunlarını bırakmalarıyla kafes kafes oluşmaya başladığı ve zamanla yerli türlerin de eklenmesiyle büyüdüğü rivayet ediliyor).
Ve en nihayetinde günümüzdeki Gülhane Parkı,İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2001 yılında kapatılarak,çevre düzenleme çalışmaları yapılmış bir şekilde 2003 yılında tekrar halkın kullanımına açılmış. Park,özellikle lale festivali döneminde (ki bu genellikle nisan ayı başları gibi oluyor) Emirgan Korusu kadar olmasa da lale festivaline ve şenliklere ev sahipliği de yapıyor.
Park bu sıcak yaz ayında koca koca ağaçları,renk renk çiçekleri,genişçe yürüme yolları,sessizliği,sakinliği,kuş cıvıltılarıyla,bize şehrin dışında bir yerlerdeymişiz hissini veriyor resmen.
Yürüyüşümüz esnasında bu seferde 400'lü yıllarda yapıldığı tahmin edilen,hayvanat bahçesi döneminde akvaryum olarak kullanılan,günümüzde ise ziyarete kapalı olan bir sarnıca ve sarnıcın hemen yanı başında atıl durumda duran 1911 yapımlı,tarihi Osmanlı çeşmesine rastlıyoruz. Bu yapıların hiçbir yerinde açıklayıcı bir bilgi olmaması biraz garibime gidiyor. Sarnıçların su deposu olarak kullanılmasından yola çıkarak,büyük ihtimalle burada inşa edilen yapıların su ihtiyacını karşılamak üzere yapıldığını söyleyerek yazıma devam ediyorum ben de.
Sarnıcın hemen önünde bu kaftan şeklindeki heykelle fotoğraf çektirmeden olmaz tabi..Siz de kafanızı ve kollarınızı heykelden dışarı uzatarak hatıra fotoğrafı çektirmeyi unutmayın sakın.
Gülhane Parkı'nda gezerken en çok ilgimizi çeken yerlerden biri de,Dünyaca ünlü Türk ressam Osman Hamdi Bey'in,belki de bilinen en meşhur eseri olan,1906 yılı yapımlı “Kaplumbağa Terbiyecisi”nin üç boyutlu canlandırması oluyor. (Osman Hamdi Bey aynı eseri 1907 yılında ufak tefek değişikliklerle 1907'de tekrar resmetmiş,yani 2 farklı Kaplumbağa Terbiyecisi tablosu var). Bu çalışma,sanatçının 106.ölüm yıl dönümü nedeniyle 2016 senesinde,kurucusu olduğu Arkeoloji Müzesi tarafından,Çinili Köşk'te ki atölyesinin duvarının önünde sergileniyor hala.
Canlandırma,tablonun orijinaline sadık kalınarak;kaplumbağalar,kaplumbağa terbiyecinin kostümü,neyi (üflemeli çalgı), sırtındaki nakkaresi (küçük bir davul),boynundaki mızrapı (telli çalgıları çalmaya yarayan alet), mekanı (Çinili Köşk'ün çinileri) ve zamana uyum sağlayarak yapılmış.
Ve yukarıdaki canlandırmanın yapıldığı Çinili Köşk. Fatih Sultan Mehmet'in 1472'de Topkapı Sarayı'nda,yazlık amaçlı kullanılmak üzere yaptırdığı köşk;1880'li yıllarda Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olarak kullanılmış,1939 yılında Topkapı Sarayı Müzesi'ne devredilmiş,1953 yılında İstanbul'un fethinin 500. yılı dolayısıyla Türk ve İslam eserlerinin sergilendiği Fatih Müzesi adı altında ziyarete açılmış,1981'de ise İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne bağlanmış; Arkeoloji Müzesi ve Eski Şark Eserleri Müzesi ile beraber müzeler kompleksinin içinde yer alıyor.
Yakın tarihimizde restorasyon çalışmaları tamamlanarak 2005'te tekrar ziyarete açılan müzede,13.-19. yy. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait seramik ve çiniler kronolojik olarak sergileniyor.
Bu kadar gezdik dolaştık,e haliyle sıkıştık.İhtiyaç molası için de bir şeyler düşünülmüş elbette. Park içinde biri belediye tarafından işletilen ücretli,diğeri ise şahsi işletilen ücretli 2 ayrı tuvalet var.
Belediyenin işlettiği tuvaletin hemen yanında da ibadetini yerine getirmek isteyenler için mecsid yer alıyor.
Şahsi işletilen tuvalet belediyenin işlettiği tuvaletlerin karşısında bulunuyor hemen hemen.
''Gezdik,gördük,ihtiyacımızı giderdik,karnımız da acıktı''diyenler için de Beltur tarafından işletilen Gülhane Kandil Cafe hizmet veriyor.
Serpme kahvaltının 30-35 TL.,en ucuz tostun 10 TL.,hamburgerin 15 TL.en ucuz ızgaranın 25 TL.,en ucuz tatlının 10 TL.,kolanın 5 TL. olduğu Beltur'u es geçiyoruz,oruçlu olduğumuz için doğal olarak..
İlgilenenlere not: Ramazan ayına özel iftar menüsü 80 TL.idi gezdiğimiz tarihte.
Biz gezer dolaşırız,keyfimizi yaparız da benim 1 numara Egemen ve 2 numara Derin keyfini yapmaz mı hiç..Tam da onlara göre çocuk parkı karşımıza çıkınca bize de dinlenme molası oluyor park.
Ramazan ayında iki oruçlu kafa o kadar gezmişiz,yetmemiş gibi aksiyona da girmişiz. Ben park söz konusu olunca hazırlıklı olanlardanım. Yanımda getirdiğim topla çocuklarla çimlerde kalan enerjimizi de tükettik :)
Hazırlıklı olduğumu söylemiştim değil mi? İşte 2.ispatı.Çantamın içine attığım küçük yer örtüsü,koşturmalı bir futbol şöleninden sonra ağaçların altında,çimler üstünde,hafiften esintiyle dinlenmek için çölde bulunmuş su gibi geldi bize.
İstanbul'da çim bulmuşuz,negatif elektriğimizi de atmayalım mı yani :) Ben ve 2 numaram Derin,onu da yaptık :)
Bu kadar dinlenme yeter deyip kalktığımızda artık parktan çıkmaya niyetlenmiştik. Ama tam o sırada parktan girişte solda,biraz ilerilerde ve sotede kalmış,Osmanlı döneminde Has Ahırlar Binası (padişahın ve yakın hizmetinde bulunan kimselerin atlarının bulunduğu ahırlar) olarak kullanılan,günümüzde ise 2008 yılında hizmete girmiş,İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi'ni görünce yolumuzu buraya çevirdik ve gelmişken müzeyi de gezdik.
8.-16. yüzyıllar arasında Müslüman alimlerin bilim dünyasına armağan ettiği,yüzlerce icat ve keşifin canlandırma ve maket örnekleriyle sergilendiği müze yazım bir sonraki paylaşımımda..
Eeee bu kadar bilgiden sonra,yazımı okuyanlar için şimdi Gülhane Park'na gitmenin tam zamanıdır..
Gidip gezerken okuduklarınızdan aklınızda kalan ve bu sayede tanıdık gelen olursa faydalı bir yazı hazırlamışım demektir..